Hiç

Zaman, aşkın yıpranmayan yüzüydü eskiden
Ölüm varlığımın anlamsız bir ayrıntısı
Akşamları karanlığı götürüp ufka yatırırdım
Güneşten batmayı öğrensin diye
Bilsin diye ufukta sadece doğulmadığını
Dünyanın aynı zamanda ölünen bir yer olduğunu

Şimdilerde o eski dalgalarım yok
Kıyılarımı kendim döverim
Oturur göğsüme kervansaraylar yontarım
Ben uğrarım sevgili uğramasa da
Gözlerime uçurumlar oyarım
Ben düşerim sevgili düşmese de
Gök taşları toplarım yeni hayaller kurmak için
Kullanılmış kötülüklerden urbalar dikerim
Yalvarsalar da, asla affetmem iyilikleri
Neden mi?
Hiiç…

Demem kimselere ya,
Öyle sevmek isterim ki hala yürek yetmesin
Öyle ağlamak isterim ki gözyaşı az gelsin
Kendimi bırakır gelirim aşkların avlusuna
Yokluğuma dayanamam, alır gelirim yine

Artık biraz eksik, biraz yarımım
Kalbimden doğmayan ırmaklar kurusa ne yazar
İçten söylemiyorsam susuyorum artık sözcükleri
Ne kadar da çok söylemediğim şeyler var daha
Korkarım bu hayat hüzünlere bile yetmeyecek
Karanlık bile doğmayı öğrendi de
Ben ölmeyi hala öğrenemedim.